Sunday, September 14, 2008


Acıyı güce dönüştürmek kitabını aylar önce okumuştum ve rafa koyup kaldırmıştım. Sonra Haziran ayında iş ile ilgili gelişmelerle iyice dibe vurduğumda tekrar elime almaya karar verdim.İşte o zaman huni teorisini daha iyi anladım.

İki üç senedir üzerinde çalıştığım bir konuda sonuç almak üzereydim ama işyerinde buna paralel beklediğim yeni görevler bana verilmiyordu. Talep ettim yine sorunlar çıktı en sonunda orada hep önümün tıkalı olacağını düşünüp istifamı verdim. Bu istifayı da o kadar sinirli bir şekilde vermiştim patronuma tamam demekten başka seçenek kalmadı ve tabi o da sinirlendi.Sonra bir ay boyunca evde spor yaptım, önümde bir sınav vardı ona çalıştım, kendimi dinledim.İşyerinde yapmayı hayal ettiklerim aklıma geldi.İçimi bir yarım kalmışlık duygusu kapladı.

Neyse sonra patronum beni konuşmaya çağırdı.Sınav stresinden böyle birşey yapmış olabileceğimi anladığını söyledi. Benim için sorun olan şeyleri konuştuk ve ben tekrar aynı işyerine geri döndüm.

Olan biteni sadece sınav stresi olarak adlandırmak yetersiz kalıyordu bana göre. Sonra bu huni teorisi tam uyuştu yaşadıklarımla. Üç senedir uğraştığım işin sonuna yaklaşmıştım ki, kızgınlık, korku hepsi had safhaya gelmişti. Tam bir sonraki aşamaya yaklaşmışken, kendimi hunin en dar yerinde hissetmiştim. Kitaptaki tarifle koruyucularım beni eski alışageldiğim konumda tutmak için çalışıyorlarmış meğer. Bildik, güvenli bir bölgede duruyordum işte.

Şimdi ne yapacaktım? Yani bir sonraki aşamada.Başarılı olursam yeni taleplerim olacaktı. Elde edebilecek miydim. Ya da etrafımdaki insanların beni aşan talepleri olacak mıydı? Ya da hayatımı iş-oğlum-ev-yapmak istediğim diğer şeyler dengede tutmaya çalışırken ya işe ağırlık vermem gerekir de bu denge bozulursa ne yapacaktım. İşte benim kaygılarım bunlardı.

No comments: